Yoldaki Mühendis, Filistinli Kassam komutanı Abdullah Galib Bergusi’nin destansı hayat hikâyesini anlatan, nevi şahsına münhasır bir “tarihe tanıklık” eseri.
Kitap, Gölgelerin Prensi namı ile yaşayan efsaneye dönüşmüş direnişçinin kızına yazdığı uzunca bir mektup olarak da okunabilir.
Mektup “Sevgili kızım, koruyucu meleğim, Tâlâ…” diye başlıyor ve giderek Filistin direnişinin hikâyesine ve nihayet Müslümanlara bırakılan bir vasiyete dönüşüyor.
İşgalci, alçak ve siyonist İsrail Devleti’ne en sert şekilde karşılık veren Kassamlı komutan Bergusi 5 Mart 2003’te tutuklandı.
118 operasyon planlamak ve uygulamaktan yargılandı. Sözde yargılama sonunda, düşmanın duygu, düşünce ve acılarını yansıtması açısından dikkat çekici, rekor bir cezaya çarptırıldı: 67 kez müebbet ve 5200 sene hapis!
Altı ay en ağır işkencelerden, tek kelime sır vermeden geçti ve halen İsrail’in elinde esir.
Karşımızda sıra dışı bir şahsiyet var. Kuveyt’te doğmuş bir Filistinli. Kore’de koreli bir kızla evlenmiş. Korece ve hapishanede öğrendiği İbraniceyi de sayarsak dört dil bilen biri. Hong Kong, Tayvan, Çin, Japonya, Malezya, Endonezya, Tayland gibi Asya ülkelerini, körfez devletlerini, Irak’ı, Suriye’yi gezmiş. Deha düzeyinde bir mühendis. Bir hacker.
Gerçek bir hayat hikâyesi üzerine kurulu kitabın sayfalarında ilerlerken vahşi bir işgali; acı, kan ve gözyaşı dolu bir coğrafyadaki atmosferi hissediyorsunuz. Ölümüne direnişin nasıl yeşerdiğini gözünüzün önüne rahatlıkla getirebiliyorsunuz.
Filistin’de hainler ve casuslar bir kenara, herkes direnişçidir az çok.
Bergusi ve ailesi ve dahası küçücük çocukları…
Düşünün ki kendi topraklarınızda, sahte kimliklerle, sahte adreslerde, pek çok göstermelik hayatın içinde kendi öz hayatınızı yaşamaya çalışıyorsunuz. Ağır bir kuşatma altındasınız. Her an her yerde aranıyorsunuz.
Bergusi uzun süre oradan oraya kaçarak ve gizlenerek (bu arada sürekli olarak siyonist saldırılara karşılık vererek) yaşadıktan sonra 3 yaşındaki kızı ile birlikte kendi arabasında yakalanıyor.
Yazar, kızına, yakalandığı gün yaşananları aktarırken şöyle bir cümle kuruyor:
“Sana ismini sorduklarında onlara isminin Lina Eşref olduğunu ve Nablus’ta oturduğunu söylemişsin. Lina Eşref, Sara isminden sonra sana verdiğim en son sahte isimdi.”
Yaşından çok sahte isim sahibi çocuklar… Yaşından büyük, boyundan uzun, bedeninden ağır gerçekler, ölümler, zulümler, acılar, yoksunluklar yaşamış çocuklar, yaş’lanmışlar!.. Filistinli çocuklar. Savaşın koynunda uyumuş da büyümüşler…
“Sevgili kızım ve benim koruyucu meleğim,
Sen ve tek kişilik hücremden yazdığım bu satırları okuyan herkes bilsin ki hayat birdir, Rabbimiz birdir. Ya izzetli, şerefli, haysiyetli, onurlu bir hayatı seçeceğiz ya da sadece Allah’ın rızasını gözettiğimiz şehadeti.”
Kitabı okurken, “vay be, inanılır gibi değil” derken, kendime şu soruyu da çokça sordum:
“Bu kitabı İsrail zindanlarından çıkartmayı nasıl başarmışlar?”
Kitabın sonunda komutanın babası Galip Bergusi ile yapılmış bir röportaja yer veriliyor. Sormuşlar:
“Oğlunuzun tek kişilik hücresinde elimizdeki kitabı yazmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?”
“Tüm sıkıntılarına rağmen böyle bir kitabı, Siyonistlerin hapishanelerinden çıkartabilmesi çok büyük bir başarıdır” diyor babası.
Anlaşılan bu bir sır. Elbette bazı şeyler kişilere has, sır olarak kalmalı. Pek çok şeyse yarınlara ders ve ibret olarak kalmalı.
Bize boyun eğmemenin, Müslümanca direnmenin şiiri, gerçek hikâyeleri, yüreklendirici filmleri, unutulmaz hatıraları kalmalı.
Yoldaki Mühendis, artılarıyla eksileriyle, bize Filistin’i ve direnişi anlatan kalıcı bir eser olması açısından kıymetli. Kitap, Ekin Yayınları’ndan çıktı.