Güneş tutulması en fazla 8 dakika sürüyormuş. Bilen varsa söylesin, akıl tutulması en fazla kaç yıl sürer?
Türkiye’de Olağanüstü Hal ile başlayan, hızla içine çekildiğimiz şu son akıl tutulması kaç yıl daha sürecek? Bu işin sonu nereye varacak?
Olağanüstü Hal’in kaldırılması ve normalleşmeye adım atılması gerekirken dün iki KHK daha yayınlandı. Hükümet hukuka aykırı düzenlemelere yenilerini eklemiş oldu.
İki düzenleme öne çıkıyor dünden beri:
İlki, örgüt üyesi olduğu şüphesi ile yargılanan kişiler için getirilen “tek tip kıyafet” giyme zorunluluğu.
Böylece, Hukuk’un temel bir ilkesi: “masumiyet karinesi” yok ediliyor.
Bu kadar pervasızlık olur mu diyecekler varsa, hatırlatmak gerek ki, cezaevlerinde daha ağır bir ihlal gerçekleşiyor hâlihazırda.
FETÖ ile alakalı oldukları iddiası ile tutuklanan kişiler, cezaevlerinde avukatları ile görüşmek istediklerinde, içinde ses ve görüntü kaydı yapan kameraların çalıştığı kayıt odalarına alınıyorlar. Avukat görüşme odası olarak gösterilen bu “fişleme ve kayıt” odalarında ayrıca birer gardiyan da hazır bulunduruluyor.
Bu uygulama 15 Temmuz 2016’dan hemen sonra başladı ve devam ediyor. Savunma hakkı ayaklar altında, avukatlığın bir anlamı kalmıyor, bir nevi ikna odasına alınıyor ve bir güzel fişleniyorsunuz.
En son geçen ay Bakırköy Kadın Cezaevi’nde böylesi odalarda savunma haklarını kullanmak için avukatlarıyla görüşmeye çalışan kadınları gözlemleme imkânım oldu, camların ardından. Çoğu kadın ağlıyordu. Bu, psikolojik bir işkence türü.
Kendileri ve avukatları fişlenen, savunma hakları ağır saldırı altındaki şüphelilere/tutuklulara ayrıca tek tip elbise giydirilecek.
Yargılı infazlarda dahi Hukuk’a bağlı kalamayanların yargısız infazda bulunmalarını hep birlikte seyredeceğiz, öyle mi?
Türkiye’deki cezaevi zihniyeti çok sakat… Bir yasak gelince, deli bir hızla yaygınlaşıyor içeride. Yasaklar tüm cezaevlerinde tüm mahpuslara hızla bulaşırken, haklar ve özgürlükler ağırdan alınıyor, aheste aheste yürüyor, ancak ite kaka uygulamaya sokulabiliyor.
Cumhurbaşkanının bu fecaat uygulamayı savunurken Guantanamo örneğini vermesi bana şu sözü hatırlatıyor: “Merdi Kıpti Şecaat Arzederken Sirkatin Söyler.”
Öne çıkan ikinci düzenlemeye göre:
“Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında” hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmayacak.
Bu düzenleme çok büyük riskler ve tehlikelere gebe görünüyor.
Önüne gelenin birilerini vatan haini ilan ettiği, ihanet kelimelerinin havada uçuştuğu, linç kültürünün beslendiği bir siyasal ve toplumsal atmosferde vatandaşlara “sorumluluğunuz olmayacak” denerek cesaret verilmesi, hangi durumdan kimin nasıl vazife çıkaracağının belirsiz olduğu bir vasatta son derece ürkütücü değil mi?
Türkiye Hukuk Devleti olmayı başarabilir mi diye tartışılırdı bir ara. Umut ışığı görünüyordu. Şimdi artık Polis Devleti’ni bile değil, “Milis Devleti”ni mi tartışacağız?
Devlet erkini kullananlara, “sen hukuku katlediyorsun, etme!” demenin zamanı çoktan geldi de geçiyor değil mi?
Zulümlerden de, zulümlere ortak olan yandaşlardan ve her türlü medyasından da beri olduğumuzu beyan etmeliyiz. En azından. Hiç değilse.
Solcu ağzı ile konuşmayı matah zanneden biri daha yumurtlamış..
Giyilen elbise ile bir kişi mahkum ediliyorsa, o zaman sanığa kelepçe takmaya da gerek yok..
Tutuklu yargılama diye bir şey de olmamalı o zaman..
Karşı mahalleye yaranmak için ellerinden gelen ne varsa yapıyorlar, bunu da Hukuk gibi, Adalet gibi afilli lafların ardına gizlenerek yerine getiriyor senin gibi kurnazlar..
Darbecilerin sahip çıkanları var zaten kardeşim, sen kendini üzme onlar şehit yakınlarından daha rahat vaziyette
BeğenBeğen
Birlikte okuyalım istersen Niyazi:
http://www.karar.com/yazarlar/hakan-albayrak/hizb-ut-tahrire-zulum-5784
BeğenBeğen