Türbanlı Avukat

Edebiyat ve Hukuk alanlarının kesişme noktalarında yer alan kitapları bilhassa okumaya gayret ediyorum.

Avukat Ömer Dedeoğlu’nun, ikinci baskısı 2006 yılında yayımlanmış “Ağır Cezalık Anılar” adlı kitabı elimin altında. Kitap dava hikâyelerinden oluşuyor. Anlatımı güzel. Okunmasında fayda var.

Kitabı bu minval üzere tanıtırım diye düşünüyordum ki son yazı dikkatimi çekti:  “Karar 2: Türbanlı Avukat”

Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu’nda 18 yıl görev yapmaktan kıvanç duyduğunu belirten yazar, “bazılarının düşündükleri gibi TBB Yönetim ve Disiplin Kurulu’nda siyasi görüşler hiçbir zaman etkili olmamıştır. Kararlar, Avukatlık Yasası ile meslek kurallarına uygun verilir” dedikten sonra Disiplin Kurulu’nun aldığı kararların “yansızlığını” kanıtlamak amacıyla iki karara kitabının sonunda yer veriyor. O kararların ikincisi, “türbanlı avukat”lar hakkında.

Kararı içeren yazı şöyle başlıyor:

“Bayan avukatların türban takmaları Avukatlık Yasası ile Meslek Kurallarına aykırı olmasına karşın, bazı illerde türbanla avukatlık yapılıyordu. Yasa gereği türban takmaya devam edenlere, her şikâyette bir üst ceza verildiği halde bunu tekrarlayanlar vardı. Bu durum meslekten çıkarmaya kadar varabiliyordu.”

Bu girişin ardından, türbanlı avukatlarla ilgili kararları hangi gerekçelere dayandırdıklarını açıklıyor.

“Türkiye Cumhuriyetinin temelini Atatürk devrimleri oluşturur. Atatürk devrimlerinin özü ise laiklik ilkesidir.”

“Akıl ve aydınlanma çağına açılmayı amaçlayan laiklik devrimi ile dinsel hukuk kaldırılmış, yerine akılcı, yani laik hukuk konulmuştur.”

“Kamu hizmeti gören ve bağlı bulunduğu kamu kurumu niteliğindeki Baronun denetimi altında bulunan bir avukat, görev sırasında başını türban veya başörtüsü ile örtmek suretiyle dinsel inançlarını bu yoldan kamu alanına yansıtamaz.”

“Şikayetli avukat, Meslek Kurallarının 20. Maddesi hükmünün yalnız mahkemelerdeki kıyafetle sınırlı olduğunu savunmakta ise de, avukatlık, vekil edeni sadece mahkemelerde temsilden ibaret değildir. Avukat mahkeme kalemlerinde, adliye koridorlarında, keşifte, icra dairelerinde ve bürosunda da görev başındadır. Bu nedenle Meslek Kurallarının 20. maddesindeki yükümlülüklerin, avukatın görevi nedeniyle bulunduğu tüm yerler için geçerli olduğunun bilinmesi gerekir.”

Türkiye Barolar Birliği’nin zihniyetine göre bir kadın avukat başı örtülü olarak Mahkeme Salonu’na, Adliye’ye giremeyeceği gibi kendi işyeri olan bürosuna dahi giremez. Başörtüsü “mesleğe yaraşır kılık” sayılamayacağı için başörtülü kadın avukat meslekle ilgili bir işe, bir yere de gidemez. Giderse Atatürk devrimlerinin özü laiklik ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti temelinden sarsılacaktır!

Neyse ki haktan ve hukuk’tan nasibini almamış bu yasakçı zihniyet 90 yıl sonra yenilgiye uğradı. Başörtülü olmak, avukat olmaya da hâkim olmaya da bakan olmaya da engel değil bugün.

Acaba yazarımız, “çağdaşlık” ve “laiklik”ten yontulmuş putunun devrildiğini görmüş müdür diye merak edip bakınca, 2014 yılında vefat ettiği haberine rastladım.

Şaşırdım, çünkü cenaze namazı kılınmıştı. Bu ne yaman çelişki böyle, diye düşündüm.

Sen, Müslümanlık gereği başını örten avukatlara, “dinsel inançlarını bu yoldan kamu alanına yansıtıyorlar” gerekçesiyle 18 yıl boyunca disiplin cezaları ver, ardından cenaze namazın kılınsın!

Şimdi sen, devletin imamının ardına koca bir cemaati toplayarak, “dinsel inançlarını” kamu alanına, güpegündüz yansıtmış olmadın mı?

Hani, “dinsel hukuk kaldırılmış” idi? Dinsel değil de “akılcı, laik” bir şekilde toprağa verilmeli değil miydi bedenin?

Tutarlılık adına soruyorum. Belki de öyle istemiştin ama isteğine uyulmadı. Günahını almayayım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s