Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı romanı Türkçe yazılmış en iyi romanlardan biri, belki de birincisidir.
Ahmet Okyay’ın, “bir yetimin romanı” olarak tanıttığı Kuyucaklı Yusuf’un mahkemelik olduğunu biliyor muydunuz?
Yanık bir türkü tadındaki bu unutulmaz roman, yayınlandığı yıl, 14 Haziran 1937’de toplatılmış ve “halkı aile hayatından ve askerlikten soğuttuğu” gerekçesiyle mahkemeye verilmiş. Söz konusu davada Kuyucaklı Yusuf hakkında üç adet bilirkişi raporu tanzim edilmiş.
Filiz Ali’nin, babası Sabahattin Ali’ye ait bir sandıkta bulduğu belgelerden derlenen “Mahkemelerde” adlı kitapta bu bilirkişi raporlarına yer veriliyor.
İlk rapor ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınmış. Sansürün karşısında ve ifade özgürlüğünün yanında sağlam bir irade ortaya koyan, ders niteliği taşıyan raporuna şu cümlelerle başlıyor:
“Sabahattin Ali kanaatimce son neslin hikâyecilerinin en kuvvetlisidir. Ve Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli bir sanat eseridir.”
Reşat Nuri, “Maarif Vekâleti Müfettişi” sıfatıyla düzenlediği raporda, savcılık makamının iddialarına katılmadığını yalın ve ikna edici bir dille izah ediyor. Eser sahibinin eleştiri hakkının kısıtlanmasının sakınca doğuracağı ikazında bulunmayı da ihmal etmiyor:
“Mevzubahis tenkitler bugün el üstünde tutulan bazı Avrupa şaheserlerinde gördüğümüz –aynı mevzulara ait- tenkitler yanında son derece masum ve küçük kalır. Yalnız bir şahsın ve bir romanın değil, memleketimizde ilerlemesi lazım bir büyük ve faydalı sanatın da davasını gören Cumhuriyet Adliyesinden zaten zayıf olan Türk romanının cesaretini kıracak bir karar çıkmayacağını kuvvetle ümit ederim.”
Kuyucaklı Yusuf davasına dair ikinci bilirkişi raporu, Deniz Harp Akademisi’nden Münci Ülhan adlı bir kurmay binbaşı tarafından 1 Kasım 1937 tarihinde düzenlenmiş.
Bu ikinci rapor da –zayıf olmakla birlikte- Kuyucaklı Yusuf’ın yanında duran bir delil niteliğinde:
“Herhalde muharrir eski saltanat devrinin ve Umumi Harbin mağdurlarından, o kanlı felaket harbinin azaplarını çekmiş olan bir ailenin evladı veyahut o kötü günlerin ağlatıcı felaketleriyle ta çocukluğundan beri kulakları doldurulan biri olabilir.”
Kuyucaklı Yusuf hakkındaki üçüncü bilirkişi raporu ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne bağlı, Ziyaettin Fahri adlı bir felsefe doçentine ait.
“Bu romanın heyet-i umumiyesini bırakıp birkaç sayfasından muharririn içtimai ve siyasi kanaatlerini istidlale çalışmak gayrı ilmi bir harekettir” demek suretiyle Kuyucaklı Yusuf’un yanında duruyor rapor.
Türkçe Edebiyatın romantik kahramanı Kuyucaklı Yusuf’un yargılanması, hukuk ve edebiyatın kesiştiği noktada ilginç bir örnek teşkil ediyor.
Edebi eserler her zaman yargılayacak değil ya; bazen de yargılanırlar. (Yargılanmak şöyle dursun, kimileri toplatılıp meydanlarda yakılmışlardır da.) Tüm bu yargılamaların tanığı tarihtir ve hükmü okurlar verir.
Neyse ki Kuyucaklı Yusuf beraat etmiştir. O, davetkâr ilk cümlesiyle, iz bırakacak bir deneyim için her daim okurunu beklemektedir:
“1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler.”
*Bu Yazılar Da İlginizi Çekebilir: