Detroitli Kızıl Mı Malcolm X Mi?

Kitap okurken insan çok farklı duygular yaşıyor. Önceki akşam aşağıda kapağını gördüğünüz kitabı okurken daha önce hiç yaşamadığım bir duyguya kapıldım: “Bu satırlar, bu satırlar o kadar tanıdık ki, sanki ben yazmışım gibi!”

Biraz daha okuyunca, bu duygu iyice sardı sarmaladı beni. 

7 Ocak 2015’te yayınladığım “Muhammed Ali’nin Portresi” adlı yazının (linki aşağıda) 9, 10 ve 11. kısımları, 2016 yılında yayınlanan bir kitapta (s. 262, 63, 64, 65, 66 ve 67) noktasına virgülüne dokunulmadan kullanılmış. 

Alıntı mı? Değil. Kaynak belirtiliyor mu? Hayır. 

Bu arkadaş Detroitli Kızıl’ın değil, kitabını ‘yazdığı’ Malcolm X’in ahlakını örnek almalı değil mi? 

Devir Detroitli Kızıl’ın devri olabilir fakat unutulmasın, tarihi Malcolm X gibiler yazar. 

https://mehmetalibasaran.com/2015/01/07/muhammed-alinin-portresi-1/

Cezaevi Ziyaretleri –15

Devlet Olağanüstü Hal’in hakkını veriyor doğrusu!

Dışarıda da rüzgârı esen 28 Şubat Zihniyeti, içerde fırtınalar estiriyor.

Üzüntü ve endişe içinde bu tespit ve gözlemlerimi kaleme alıyorum. Alıyorum da ne oluyor?

Sesimizin duyulmaması için kayıtsızlıklardan oluşan barikatlar yığılıyor önümüze.

Zulüm kuşatmayı genişletiyor, korku dağları bekliyor.

Son ziyaretimizin ardından belirtmiştim:

“Cezaevlerinde getirilen yeni, ilave kısıtlamalar örgüt, yapı, ideoloji, din ayırt etmeksizin tüm mahkûmların soluğunu kesiyor.”

Dahası var. Ardı arkası kesilmiyor. Yasak üstüne yasak getiriliyor.

Cezaevlerini, insanların diri diri gömüldükleri beton mezarlıklar haline getirmeyi hedefliyor olmaları gerek. Bu adımların başka bir anlamı ve yönü yok.

Yasak yağmurunun bahanesi FETÖ, mağduru ise tüm mahkûmlar. Bahane değişiyor, zulüm sürüyor, kıyamet yaklaşıyor.

Yasaklar olağanüstü halin kaldırılması ile kalkmayacak. Peki, FETÖ davaları sona erdikten sonra, en az 3-5 yıl sonra, kalkacak mı? Bu konuda da iyimser değilim. 5 yılın ardından gelecek yıllar içinde gevşeme umabiliriz.

Gelelim, yasakların en sonuncusuna…

Tekirdağ 2 Nolu F Tipi’nde konuşulmuştu, Bandırma T Tipi Cezaevi’nde uygulandığını bizzat görmüştüm. Az önce Bolu F Tipi Cezaevinden gelen mektup da aynı yasaktan bahsediyor.

Artık mahkûmlara kitap, dergi, gazete vs. göndermek yasak!

2017 yılının ilk çeyreğine ait bir yasak bu.

Kısa bir süre önce, kitaplarla ilgili başka bir yasak daha gelmişti. Her mahkûm artık koğuşunda en fazla 5 kitap bulundurabilecekti. Fazlası, (fazlalık!) depoya atılacaktı.

Peki mahkûmlar kitap almak isterlerse, ne yapacaklar?

Kitabın adını Cezaevi İdaresine bildirecekler. İdare gelen kitap taleplerini toplayacak. Bunları toplu halde il veya ilçedeki bir kitapçıya ulaştıracak. Kitapçıda kitaplar varsa, getirilecek. Yoksa, kim uğraşacak? Niye uğraşacak?  Ne kadar uğraşacak? Bir kitabı almak kaç ay sürecek?

Tam bir “işi yokuşa vurma”, insanları yıldırma politikası.

Darbe dönemi yasakları bunlar. Yasakçılar durmayacaklar, yola devam edecekler.

Ben şimdiden söyleyeyim, sırada ne tür yasaklar olabilir. Geriye ne kaldı, hak namına?

Cezaevindeki insanlarla mektuplaşmayı tümüyle yasaklayabilirler.

Mahkûmların dışarıdaki insanlarla iletişimini -bir iki istisna hali hariç- tümüyle kesebilirler.

Hak yok, hukuk yok, oy kaygısı yok, Allah korkusu yok!

Kim tutar sizi!