Refik Halid Karay

Memleket Hikâyeleri’nin çok eski bir baskısı kitaplığımda yıllarca sabırla beni beklemiş. Kendisini bu kadar bekletmekle kendime çok ayıp ettiğimi yeni fark ettim.

Vardır böyle kitaplar. Yanı başımızda durur da elimizi atmayız. Oysa bir selam versek, muhabbetine doyum olmayacak.

Memleket Hikâyeleri’ni bir solukta okuyup pek bir beğenince, yazarını “dinlemeye” aldım. yanlış anlaşılmasın, benimkisi hukuka uygun bir dinleme.

Refik Halid Karay Türk Edebiyatı’nın muhalif kalemi olduğu için ısrarla göz ardı edilmiş olması dolayısıyladır ki pek çok kitabı bilinmez, bilinse de okunmaz.

Şüphesiz Türkçe Edebiyatın en güçlü isimlerinden biridir.

Refik Halid’in kitaplarında yolculuk halindeyken adeta allak bullak olur okurlar. Dostoyevski iklimlerine geçiş yaptıklarını sanabilirler. Bazen kitabı sıkasınız, bir kenara atasınız, isyan edesiniz gelir, bırakıp bir yerlere, Beyrut’a filan, gidesiniz gelir. Ama böyle şeyleri genelde yapmaz okurlar, ağırbaşlıdırlar biraz, haddinden fazla.

Üniversitenin ilk yılları. Deli gibi Dostoyevski okuyorum. Piyasadaki sürüyle çakma çukma, salak saçma basımlardan değil, olması gerektiği gibi İletişim’den. Tam metin, usta işi özenli çeviri.

Suç ve Ceza. Sonra Kurarbaz. Sonra Budala. Sonra Karamazov Kardeşler…

Karamazov Kardeşler. İşte dünyanın en iyi romanı. Böyle bir roman yazmak için Dostoyevski olmak gerekir. Ermiş ile cinlenmiş arası. Derviş ile lanetlenmiş arası. Deha ile delilik arası. Aklı aşmaya böylesi cüret. Aşkın olanın üstüne üstüne yürümek.

Dostoyevski’nin büyülü dünyası size kapılarını açsın istiyorsanız, bir şartı var. İlk 100 sayfada sabır gerekiyor. O eşiği aşacaksınız. Yoksa sıradan kitaplar okumaya mahkûm olursunuz!

Yazın. Üniversitede boş sınıflardayım, yanımda defter kalem, Dostoyevski. Havalar sıcak, şişe şişe su. Sayfalar, sular, saatler. Ağır ağır okuyorum.

Perdeleri hiç açılmayan evler vardır, sığınağı andırır. Suratı asık havalar vardır, kapalıdır, yağar gürler. Islak sokaklar vardır, yağmur çamur. Bir tereddüt vardır, bir tekinsizlik, boğazınızda düğümlenen bir hüzün vardır, karaya çalan. Bir teskin olamayış, kara görünse de çıkamayış içinde, içten içe, bir belirsizlik içinde debelenmeyle okunur Dostoyevski.  

Kitabı kapatıyorum, orada kalmıyor. Yolda, otobüste, evde, yatağın kenarında, mutfakta Dostoyesvki’nin kahramanları. 10 kişi ile birlikte dolaşıyorsun. Başbakan gibi çevrende 10 koruma, seni korumuyorlar ama. Her an birileri ile göz temasında değilsen, aklındadırlar, sana bakıyorlar, ayan beyan görünmeye ramak kalıyor, sende kalıyor, canlı kalıyorlar adamları, kadınları.

Bir Dostoyevski kitabını bitirdin mi, diğerine geçmek için biraz yalnız kalman gerek, nadasa bırakmalısın kendini. Yoksa iki kitap birbirine girebilir, 30 karakterle kendini bir curcuna içinde bulabilirsin, ağır gelebilir.

Kuyucaklı Yusuf da çok kaliteli bir roman. Netameli, bıçak gibi kahramanları ile kendine ayrıcalıklı bir yer edinmiştir edebiyat tarihinde Sebahattin Ali. Kuyucaklı Yusuf’u 12 kez daha okuyabilirim.

Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan da okunacak kitaplardır doğrusu.

Adamımız Refik Halid’e dönecek olursak…

“Gurbet Hikâyeleri” birer bardak ılık süt misali başlaması ile bitmesi bir içimlik hikâyelerden oluşuyor. Okul yıllarında pekâlâ okunabilir.

Sürgün’ü okuyunca, dedim, herhalde en iyi kitabı bu.

Sonra “Sonuncu Kadeh”, en iyisi bu mu yoksa?

Sonra “Yeraltında Dünya Var”, evet, budur!

Yok, herhalde en iyisi “Çete”.

“Bugünün Saraylısı”, evet evet, bundan iyisini yazamaz!

Ben bu havalardanken hanım “Anahtar”ı okumuş, mesaj attı. Muazzam, diyor ve ekliyor, “her bir kitabını okuduğumda “bu en iyisi” diyesim geliyor.”

Refik Halid insanı didik didik eden psikolojik tahlilleri, dehlizlere, yerin yedi kat altına inme cesaret ve çapı, sanat eseri tasvirleri, çekim gücü yüksek cümleleri ile adeta döktürüyor. Siz sıradan bir romanın kara sularından ilerlediğinizi düşünürken bir bakıyorsunuz ki ayrılamayacağınız bir sinema salonunda, filmin tam ortasındasınız. Sezdirmeden, kastırmadan sizi alıyor, sarıyor yazar.

Kendime şu soruyu çok sordum: bir adam nasıl bu kadar yazar? Nasıl bu kadar dünyalar kurar?

Anı, hikâye, kronik, mizah ve roman türlerinde olmak üzere, dile kolay, toplam 38 kitaptan bahsediyoruz!

Kadını erkeği ile insan psikolojisini anlamak, insanı tanımak, açmazları açılır, çıkmazları çıkılır kılmak için okura hatırı sayılır malzemeler sunuyor yazar. Aklı başında herkes için.

İki tür insana bu kitapları tavsiye edemem. Birincisi, kitapların başına –inkılâp- yayınevi tarafından şöyle bir not düşülmüşken (“ Kitap yayına hazırlanırken yapıtın edebi niteliği göz önünde tutularak yazarın özgün anlatımı korunmuş, gençlerin de yararlanması amacıyla bazı sözcükler dipnotlarla açıklanmıştır.”) halen dilini ağır bulacak SMS kuşağına, facebook gençliğine. İkincisi de aklı havalarda, bir hayli ergen arkadaşlara… Bu arkadaşlar için henüz erken!

Mesela evet, Bugünün Saraylısı, sizi çarpacak, peşine takıp sürükleyecek, yağmur yağıyorsa sayfalarda, ıslatacak, rüzgâr esiyorsa üşütecek, içinize işleyecek bir kitap. Ancak orada kendine yazık eden, gittikçe hayatını mahveden ve nihayet sevenlerini de perişan eden Ayşen karakteri var (ya da Rüştü) mesela. İbret alınması gereken bu karaktere hayran hatta âşık olabilir ergen dönem arkadaşlar. Yanlış olur, ters olur!

Ofli Hoca’nın işi gibi olmasın diye belirtmeden geçemeyeceğim.

Ofli Hoca yine bir gün camide vaaz veriyormuş. Demiş ki:“Cemaat, göriyrum, bazi gadunlar, gızlarınız olmadık şeyler giyerek sokaklara çıkay. Böyle olmaz!”

Ofli Hoca böylece cemaatini uyarmış ama bir gün kendi kızı da pek dar bir elbise ile sokağa çıkmış. Cemaatten biri görünce, “Hoca”ya gitmiş, lafı çakmış:

“Hoçam, pöyle pöyle, bizi uyariysunuz, gadunlarınıza gızlarınıza sahip çıkun diye ama senin gızı da gördük, sokakta taytla geziydi!”

Ofli afallamış ama durumu da kurtarması lazım, altta kalamaz. Cevabı patlatmış:

“Ama Allah içun söyle; yakişmay mi anderin gızına!”

Yakışmaz. Ne kadına ne erkeğe…

Matik Müslümanlık

Avukatların kullandığı servise son anda yetiştim. Boş bir yer vardı, aralardan sıyrılıp yerime oturdum. Bir adliyeden diğerine 25 dakika. Bir ara yanımda oturan bayanın telefonu gözüme ilişti. Daha doğrusu, her saniye telefonun ekranına basıp basıp durması dikkatimi çekti. İnsan ister istemez şaşırıyor. Yoksa yeni bir teknoloji mi? Yepyeni bir mesaj yazma tekniği mi türedi? İPhone 5 mi çıktı? 5 vardı, 6 mı yoldaydı, nedir yani, ne oluyor, derken bir de ne göreyim: İPhone olmuş sana zikirmatik!

Ekranda yuvarlak yeşil bir sanal buton, üzerinde 31232, 31233, 31234… yazıyor. Sayı her saniye artarken, başlıkta sabit bir kelime: La İlahe İllallah!

Bayan avukata bakıyorum, zikirmatik kullanan teyzelere hiç benzemiyor. Hani, yeni bazı arabalarda bir buton vardır, basarsın, bir anda araba hızlanır, şevklenir, atar kendini ileri, çekilin yoldan der, basar gider.  Zikirmatik’i ona benzetiyorum. Müslüman’ı ateşliyor, takva puanlarını bir anda yükseltiyor!

Sahi, böyle bir işlevi var mı? Hiç sanmıyorum.

Çakal GSM şirketlerinin kampanyaları gibi kampanyalarla dolu bir din midir İslam? Böyle bir algı yaratıldı. Müslümanları Süper Mario’ya çevirmek istiyorlar.

Şu kadar şunu dedin, al sana şu kadar sevap, şu duayı bunca tekrarladın, al sana 3000 huşu süresi, şunları oku üfle şu vakit bilmem kaç kere, ağrın sızın kalmaz.. Bu nedir ya?

Şu lafı şu kadar yüz kere tekrarlıyorsun, cennetin anahtarını kestirip sana veriliyorlar, at cebe, bin kere tekrarladığın lafı bir kere yaşamıyorsun, dert değil, anahtar halen cebinde. Bu nedir arkadaş ya?

Hedef: La ilahe İllallah, sonuç: 31578!

Hedefe canımız kurban, tamam da bu sonuç nedir?

Hadi, iyi niyetli öğretmenler olalım, çözüm yoluna puan verelim; hani yol? Yolda mısın? Ne kadar yürüdün?

“La İlahe İllallah” ne demektir?

“Allah’tan başka bir sürü ilah var, ben sadece Allah’ı ilah olarak kabul ediyorum, Allah’tan başka ilahları reddediyorum” demektir.

Bu kuru kuru bir laf, söyleme ile olacak şey değil, yaşam boyu mücadeledir.

Allah’tan başkasını ilah kabul etmeyeceğine, Hz. Muhammed’i O’nun elçisi bildiğine şahitlik etmek, bir ömür ile.

Allah’tan başka ilah olmadığını 32985 kez –kimse duymadan, içinden- söylemiş bayan avukata bakıyorum, modern bir kadın görüyorum. Batılı, laik, modern Türk kadını. Tesettürsüz . Açık saçıklığı sözde bir gelişmişlik olarak kabul ettiğini (“yuttuğunu”) söylüyor dış görünüş itibariyle. Şaşırmam, sadece teknoloji ile bağlantılı değil. İçten 33609 La ilahe İllallah dediğine Allah, İPhone ve benim şahit olduğumuz bu arkadaş, dıştan –zahiren-  bir tane La İlahe İllallah diyor mu?

5 yıllık hukuk fakültesinden mezun olmuş, sonra avukat olmuş, muhakeme yeteneği gelişmiş olduğu var sayılan bu arkadaş 34109 kez söylediği sözün ne anlama geldiğini biliyor mu?

Hiç sanmıyorum. Öyle olsa Kelime-i Tevhid ne anlama geliyorsa, o da o anlama gelirdi. Varmak’tan bahsetmiyorum, kim varabiliyor ki? Gelmek’ten maksadım, anlamın kapsama alanına girmek olabilir.

Ağzımızdan sözler çıkar bazen binlerce kez; gözlerimiz işitmemiştir, ayaklarımız, ellerimiz, saçımız, başımız hatta dilimiz…

Allah merhametini esirgemesin, bizi korusun! (amin!)

İlahımız olan Allah insanlara yol gösterici olması için Muazzam Nimet, Muzice bir Kitap indirmiş, son Peygamberi ile de bu Kitabın (Kur’an-ı Kerim’in) nasıl yaşanacağını göstermiştir.

Kur’an Rehber, Peygamberler örnektir.

Kur’an’ı okuyor ve yaşamaya çalışıyor muyuz? Bunun için Peygamberleri örnek almamız gerekiyor, alıyor muyuz?

Mesele bu.

Kur’an açık, anlaşılır, kolaylaştırılmış, onlarca dilde de meali ile var, bekliyor okunmayı, bizi, bizim yolumuzu gözlüyor, dört gözle. Ne zaman geleceğiz?

Hayatta pratik karşılığı olmayan sözler ne kadar fiyakalı ne kadar esaslı olursa olsun, bizi hayatta kurtarmaz! Aman dikkat.

Allah Kur’an ile bizim nasıl insanlar, nasıl Müslümanlar olmamız gerektiğinin ölçütünü veriyor.

Biz Müslümanlar, nasıl insanlar olmak için çaba sarf etmeliyiz, nasıl hasletlerle donanmayı hedeflemeliyiz?

-Ortalama- bir listeyi alıntılıyorum hepimiz için.

Hepimizin sağlığı, huzuru, mutluluğu, izzeti ve geleceği için.

MÜMİNLER:

1. Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperir. Enfal-2
2. Allah’a asla şirk koşmazlar. Furkan-68
3. Namuslarını (ırzlarını) korurlar. Furkan-68
4. (Hiç bir türlü) zinaya asla yaklaşmazlar. Mü’minun -5
5. Namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar. Mü’minun 2,9

6. Anne ve babalarına öf bile demezler. İsra-23
7. Boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler. Mü’minun -3
8. Mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. Tevbe-5
9. Asla zanda bulunmazlar. Casiye -24
10. İnsanlara iyiyi emreder, kötülükten de alıkoyarlar. Enfal-71

11. Kınayıcının kınamasından korkmazlar. Maide-54
12. Asla yalan söylemezler. Mü’minun-8
13. Emanetlerine ihanet etmezler. Bakara-177
14. Söz verdiklerinde sözünde dururlar. Bakara-177
15. Zekâtlarını hakkıyla verirler. Bakara-177

16. Yetimin hakkını asla yemezler. Nisa-2
17. Yolda kalmışlara yardım ederler. Bakara-177
18. Kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. Fetih-29
19. İnsanların kusurlarını affederler. A.imran-135
20. Yalnızca Allah’a dayanıp güvenirler. Tevbe-20

21. Kâfirler ile Allah yolunda savaşırlar. A.imran-28
22. Darlıkta da bollukta da infak ederler. A.imran-133
23. Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. A.imran-133
24. Başkalarının ilahlarına sövmezler. En’am-108
25. Haksız yere bir cana kıymazlar. En’am-151

26. Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. Al-i İmran-199
27. Hakkı bile bile gizlemezler. Bakara-44
28. Yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar. Şura-38
29. Allah’ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. Ra’d-20
30. Yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. Furkan-63

31. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yaparlar. En’am-52
32. Helal ve temiz olan şeylerden yerler. Bakara-168
33. Asla yalan şahitlik yapmazlar. Furkan-72
34. Yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar. Nahl-91

35. İnsanlar arasında adaletle hükmederler. En’am-151
36. Verilen rızıktan yerli yerince harcarlar. Enfal-3
37. Yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler. Bakara-177
38. Yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler. Bakara-177
39. Zorda, darda ve savaş anlarında sabrederler. Bakara-177
40. Yakınlarına (akrabalarına) yardım ederler. Bakara-177