Doğa’nın Çağrısı

Abdülselam Durmaz. Halen cezaevinde bulunan siyasi tutsaklardan biri. Bulunan yerine unutulan mı demeli! Sanırım en iyisi “kasten unutulan” demek. Devletin uyguladığı ilgili imha politikası için –aşağılarda bir yerde olacak- “dışarıdakiler için gelsin” adlı mektuplu yazıya bakılabilir. Yazıyı ben iliştirdim, mektup, kendisi de bir siyasi tutsak olan kıymetli yazar Ahmet Şat’a ait.

İlma adlı fantastik roman serisinin ilk kitabı yıl başında yayınlanan Abdülselam Durmaz ile mektuplaşmak büyük bir mutluluk ve nimet benim için. (Ahmet Şat, Rıdvan Çağrıcı, Tamer Aslan, Can Özbilen ve İsmail Şah Balta ile mektuplaşmak da öyle. Sahici, içten, maddi ve manevi besleyici.)

Bu mektup hikâyeleri Mazlumder ile başladı. Mazlumder Cezaevleri Çalışma Grubu ile yaptığımız bir cezaevi ziyareti bize çokça kapılar açtı. (En son 10.su düzenlenen cezaevi söyleşilerinin notları için mazlumder’in sitesine bakılabilir.) Dua ve Bereket ile açıklanabilecek bir yol alış oldu. Yol aldık, ama yol biter mi? –“yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir!”- Yolun başında sayılırız.

Abdülselam Durmaz’ın gönderdiği son mektuptan ayrı bir bölüm olarak çıkan ÇAĞRI. Çağrı filminin açılış sahnesi gibi.

Doğa ile ilgili, her canlıyı ilgilendiren ilgili çağrıyı ilginize sunuyorum. (çok fazla ilgi ve alakaya ihtiyaç duyuyoruz modern çağın insanları olarak, esasa ilişkin! O bakımdan, ilgi kelimesine bilhassa dikkat çektim. Allah insanı ilgi/sevgi ve Alaka’dan yaratmadı mı? İlk ayetten hemen sonrası.) -mab.

Doğanın şükür ile kıyam çağrısı

Işıl ışıl bir sabah. Güneş bütün tatlılığıyla parlıyor; serçeler tüm coşkularıyla cıvıldıyorlar. Yeşilliklerin davet edici kokusu odama kadar geliyor. Doğanın şükür ile kıyamı bu! Yeniden temizlediği, arındırarak tazelediği, hayat vererek anlamlandırdığı için Rabbe tüm içtenliğiyle teşekkür etmesinin, parıltısı, cıvıltısı, kokusu, coşkusu bu.

Her biri verebileceği en güzel ürün/amel ile şükrediyor… Hepsi bütün tortularından, ağırlıklarından, sinmişliklerinden, kirlerinden arınarak; giyebilecekleri en güzel elbise, takınabilecekleri en güzel takı ve sürünebilecekleri en güzel koku ile bu şükür coşkusuna katılıyorlar. Böylece Rabblerini gereği gibi takdir ederek İMANlarını tazeliyorlar. Sonra var güçleri ile bizi de bu şükür coşkusuna, bu iman tazelemesine çağırıyorlar;

“Hey sen! Başı önde giden işçi kardeşim! Heyy sen! Televizyona, internete yapışan Dostum! Heyy sen! Hayatın hareketli karmaşasında kaybolan Bacım, Arkadaşım, Dostum! Heyy sen! Evet evet, sen! Çoook meşgul olan İNSAN! Hadi gelin! Dışarıya; ormana, kırlara, dağlara… Gelin! DUA ile ŞÜKÜR ile bu arınma coşkusuna katılın. Haydi gelin! Hep beraber tazeleyelim İMANımızı!…” diye davet ediyorlar; her biri kendi dilince; kimi güneş gibi usulca ışıl ışıl parlayarak, kimi serçeler gibi cıvıl cıvıl öterek, kimi çiçekler gibi güzel rayihalarla, kimi de sabah meltemi gibi nazikçe tenimizi okşayarak…

Her biri kendi lisanı ile bu çağrıyı bize duyurmak için elinden geleni yapıyor, olabilecek en güzel şekilde tebliğ etmeye çalışıyorlar.

Bizi bu şükür korosuna, arınmaya, iman tazelemeye davet eden doğanın bu görkemli, coşkulu ve renkli çağrısının farkında mıyız? Bu çağrıyı hâlâ duymadınız mı? Duymadıysanız şayet merak etmeyin. Bunun için uzağa gitmenize gerek yok. Odanızın penceresini açıp kulak kabartmanız yeter. Yok hala hiçbir şey işitmiyorsanız, o zaman, derin bir nefes alın. Gözlerinizi kapatın ve kalbinizin penceresini açın. O vakit işiteceksiniz; serçelerin, güneşin, rüzgârın, ağaçların, DUA ile ŞÜKÜR ile “Haydi arınmaya! Haydi İMAN tazelemeye!” dediklerini.

Eee Haydi! 🙂

Abdülselam DURMAZ

29.04.2013

Batman M Tipi Cezaevi B-8

BATMAN