Edebiyat Ve Hukuk

Edebiyat ve Hukuk ilişkisini düşünmek ve konuşmak üzere aşağıdaki kitapları okumuş bulundum.

Bugün Türkiye’de 15 üniversitede bu konu seçmeli ders olarak okutuluyor.

Ben de bu güzel dersi seçme şansına sahip olan ayrıcalıklı öğrencilerden biriydim Bilgi Üniversitesi’nde. Üstelik dersi Cemal Bâli Akal gibi “kafa dengi”, öğrenci dostu bir hocadan almak, eğlenceli ve ilham verici bir deneyimdi. 

kitaplar-2

Hukuk Ve Edebiyat yahut benim de tercih ettiğim haliyle Edebiyat Ve Hukuk üzerine okuma-araştırma yapan arkadaşlara katkı sunabilme ihtimaline binaen kitaplardan bahsetmek istiyorum. Konuyla ilgili teorik bilgi ve yaklaşımlar için ilgili makalelere müracaat etmek gerekecek.

Fotoğrafta gördüğünüz “Hafta Sonu” adlı kitabın da yazarı olan Bernhard Schlink’in Türkçe’de okurla buluşan edebiyat dışı ilk metni “Geçmişe İlişkin Suç Ve Bugünkü Hukuk” adlı kitabını “mutluluk dilekleriyle…” bana imzalı olarak hediye eden kişi, Reyda Ergün, kitabın çevirmeni, Cemal Bâli Akal’ın asistanı ve benim de danışman hocamdı. 

Almanya’da Anayasa Mahkemesi hakimi olarak görev yapan hukuk profesörü ve sağlam yazar Bernhard Schlink’in tüm kitapları size mutluluk getirecektir.

Harper Lee’nin efsane kitabı “Bülbülü Öldürmek” okunmadan olmaz. O okunduktan sonra “Tespih Ağacının Gölgesinde” adlı 55 yıl sonra yayınlanan ikinci kitap da okunacaktır, büyük bir ilgi ile. 

Emile Zola’nın “Suçluyorum” kitabı da olmazsa olmaz listesinde üst sıralarda yer buluyor kendisine. 

Fotoğrafta görünmeyen, baskısı olmadığı için fotokopiden okumak zorunda kaldığım, Faruk Erem’e ait “Bir Ceza Avukatı’nın Anıları” adlı son derece sarsıcı kitabı okumadan hukuk fakültesinden mezun olmak ayıptır, günahtır. Kimsenin günahını almayalım, lakin bu ayıp bize yeter!

Herman Melville’nin “Kâtip Bartleby” adlı minik kitabı harika bir keşif oldu benim için. Bazı kitaplar vardır, beğenmekle kalmaz okur, birilerine o kitaptan bahsetme ihtiyacı hisseder, karşı konulmaz bir biçimde. Çok ilginç, hiç unutmayacağı bir hikaye vardır zira elinde. Gogol’un “Palto”su da biraz öyle…

Sophokles’in “Antigone” adlı eseri edebiyat ve hukuk bahsinde başucu kitaplardan biri şüphesiz. Antigone, dayısı Kral Kreon’un karşısına dikilen sivil itaatsiz bir genç kız. Olaylar acayip bir hal alır ve acıklı bir sonla biter. 

Bir başka tarihi karşılaşmada ise Shakespeare sahneye çıkar: Yahudi Tefeci Shylock ile “Venedik Taciri” Antonio arasında gerçekleşir hesaplaşma. 

Platon tarafından kaleme alınan “Sokrates’in Savunması” tarihin en ünlü sanıklarından birinin, felsefe denince akla ilk gelen kişinin, Sokrates’in dik duruşunu “ölümsüzleştiren” kitaptır.

Kafka’nın “Dava”sını okumak hiç kolay olmadı benim için. Ne var ki ele aldığı konu bakımından önemliydi, sürüne sürüne bitirdim! Kendini okutmayan kitapları okumaktan yana değilim. Kimse kusura bakmasın, zorla güzellik olmaz.

“Dava” ne kadar zor okunan bir kitapsa “Utanç” o kadar kolay okunan, şelale gibi akıp giden bir kitap. J. M. Coetzee takibe alınmayı gerektiren bir kaleme sahip.

Khaled Hosseini’nin “Bin Muhteşem Güneş”i, rahatsız edici düzeyde oryantalizm kokan bir kitap bana kalırsa. Has edebiyat, sürükleyici ve etkileyici bir kitap ama işte o kekremsi tat!  

Ardında gayet başarılı romanlar ve hikâyeler bırakıp giden, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ülkeden ve dünyadan sopa’yla kovaladığı Sabahattin Ali’nin “Mahkemelerde” yaşadıklarını, belgeler üzerinden yalın biçimde ortaya koyan, tam bir ibret vesikası… Belge 17 mesela, utanç ve umudun resmi gibi.

Şair Akif Kurtuluş’un “Ukte”si, Necip Fazıl’ın “Reis Bey”i, Orhan Kemal’in pek çok kitabı gibi “El Kızı”, Tahsin Yücel’in yargının özelleştirilmesi hikâyesini hicivle anlatan “Gökdelen”i, sofrayı donatan eserler.

Hukuk ve Edebiyat ilişkisi üzerine konuşacak, konuşturacak daha pek çok eser var. Bu sadece bir başlangıç… 

Kitap okuyan insanlar, şirin insanlardır. 

Ramazan Günlüğü 08

Günlerden Salı, Vefa’da Genç Hukukçularla birlikte iftardaydık.

Ardından 45 dakika Abdurrahman Arslan’ı dinledik.

Bilhassa gençler için son derece kıymetli bir işaret taşıdır kendisi.

Vahyi işaret eder, sesi kısılmış Müslümanca düşünceye ses taşır.

O konuşurken hayli karmaşık bu zaman ve mekânda heyelanlar olur. Müslümanlar olarak üzerimize çullanmış pek çok gayri islami algının gürültü ile kayıp gittiğini görür ve şaşkınlık yaşarırız.

İbadet niyetine konuşur.

Zaman, debisi yüksek bir nehir gibi önümüzden geçer, biz ‘nehri geçerken’ onu dinleriz.

Bir Paul Nizan kitabını elime alınca, ister istemez Cemal Bâli Akal ve üniversite yılları aklıma geldi.

Bilgi Üniversitesi’nde kendisinden “hukuk ve sanat” dersi almıştım. Daha sonra bu seçmeli dersi gönüllü olarak bir kez daha almıştım. Kendisinden çok şey almıştım.

Kitap, okumak, düşünmek dolup taşan naif bir entelektüelden, bir felsefeciden, hoca kelimesinin üzerine çok yakıştığı bir düşünür ve anlatıcıdan almak pek çaba gerektirmiyordu doğrusu.

Aklını, gözlerini ve kulaklarını yanında getirmeyi unutmamak kâfiydi.

Onun dersleri hatırına o günler, en çekilmez dersler çekilirdi.

Onun derslerinde edebiyat dünyama, okuyacaklarıma, yazacaklarıma çekilirdim.

Derslerinden bilgiden ziyade ilham alırdım.

((şimdi şu yazıyı okusa, “derslerim şu okulda şu tarihlerde, gelebilirsin!” dese, zıplar gider, dört göz, altı kulak ve duru bir zihinle kendisini dinlerim.))

Siponoza, Jean Genet, Juan Goytisolo, Romain Gary, Carson Mc Cullers, Hölderlin, William Blake, James Joyce, Thomas Hardy, Unamuno, Walt Whitman ve daha pek çok deli, divane, manyak, huzursuz, deha ya da acayip adam, ne yapıyorlar, haber almak isterim.

Liselerin hali ortada, üniversiteler ise “lise üstü” marangozhaneleri andırıyorken öğrenciye ilham saçan, ufuk dolu kapılar açan ne kadar hoca var bu ülkede? Kaç elin parmaklarını geçerler?

Bu anlamda ikinci bir isim verecek olsam, Niyazi Öktem derim.

O da silkeler kabulleri, kafa açar, hangi düşüncelerde, ne inançlarda olursan ol çok işine yarar! Gemilere rüzgar gibidir.

Seçmeli olan, kredileri çok düşük derslerden en yüksek puanları almaktı kaderimiz. (gerisinde çokça çuvallamak. -Söylemeye gerek yok-)

Sözlerimize gözlerimize özlediklerimize bakılacak olursa, bugün de halen böyle.

Böyleyken böyle.