Düşmanlarımıza Borcumuz Ne?

28 Mart 2019’da Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettiğimiz tutsaklardan biri de Barkın Timtik idi. Dün ölüm orucunda hayatını kaybeden Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukat Ebru Timtik’in kız kardeşi ve meslektaşı olur kendileri.

Bir gün sonra kaleme aldığım ziyaret notlarına şu satırları düşmüştüm:

“Türkiye’deki siyasi davalarda asıl olan hukuksuzluk, hukuk istisnadır. Adalet değil siyasi menfaat mülkün temelidir. Güç dengeleriyle birlikte her dönem değişen o siyasi menfaat her türlü aracı meşru görür. Bakınız, Fetö ve “geleneksel” yargısı… Sürdürülebilir ve süründürülebilir yargı.

“Mahkeme” ÇHD’li avukatların davasına 20 Mart’ta, daha fazla tahammül edemeyip son vermiş, adeta ceza olup yağmıştı. Ardından, 39 Baro başkanlığı yayımladığı bildiri ile bu “rezalet” kararı sert bir biçimde eleştirmişti.

“Tarihe geçsin: Bırakınız adil yargılanmayı, bu bir yargılama bile değildir” cümlesi, o bildirinin sonuç kısmından…

O davada nasibine piyangodan 18 yıl 9 ay hapis cezası çıkmış Av. Barkın Timtik’le görüşürken bileklerindeki izler dikkatimi çekti. Yanmış mıydı, kesilmiş miydi? Sordum.

Güvenlik görevlileri plastik kelepçe ile, ters kelepçe denen yöntemle işkence etmişler. Aylar öncesinden izler vardı. Bilekleri kelepçe ile iyice sıkıp kişiyi saatlerce o halde bırakmak suretiyle gerçekleştirilen bir işkence…

2017’de bu kadın meslektaşımız Kadıköy ve Beşiktaş’ta gözaltına alındığında çok ciddi işkenceler görmüş. Erkek ve kadın polisler tarafından fena halde dövülmüş. Vücudu mosmor olmuş.”

Hukuk devre dışı olduğu için tırnak içine aldığımız mahkeme ÇHD’li avukatlara 3 yıl 1 ay 15 günden 18 yıl 9 ay’a varan, toplamda 159 yılı aşan hapis cezaları vermişti.

Yargıtay, ilerleyen süreçte cezaları onamış, hukuk denetimi yaptığına dair bir algı oluşturmak ihtiyacı duyduğu için olsa gerek, yalnızca Barkın Timtik’in cezasını bozmuştu: “Örgüt kurmak ve yönetmek”ten değil “örgüt üyeliğinden” cezalandırılması gerekir imiş.

Daha önce piyangodan ağır ceza çıkmıştı, bu defa biraz indirim çıkmış. Hadi hayırlısı…

Hikayenin sonu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde biter ve tüm sanıklar için tahliye ve beraat gelirse hiç şaşırtıcı olmaz. Türkiye adil yargılanma hakkını ağır biçimde ihlal ettiği için tazminata mahkum edilecektir. Örnekleri az değil. Çalınan yıllar, yapılan işkenceler karşılığı milyon eurolar milletin cebinden gider. Devletin, düşmanlarını böyle ilkel bir yöntemle sindirmesinin maliyeti bu. Zulmü halı altına süpürmenin bedeli.

Sosyal medyaya şöyle bir baktığınızda trol ordularının vakit kaybetmeden meydana çıktıklarını görebilirsiniz. Bu ordular boşuna değil, tam da böyle zamanlar için besleniyorlar. Amaçları hakkı batıl ile örtmek, iftira bombardımanı ile insanların düşünme melekelerini dumura uğratmak ve soru sorma imkanlarını ortadan kaldırmak.

Soru Şu: Bu insanlar adil bir biçimde yargılandılar mı? Cevap basit ve net: Hayır.

Düşman oldukları için (devletin ve kendini devlet sananların bu donanımlı, radikal muhalif hukukçuları düşman bellemesi gayet anlaşılabilirdir) onlara Türk Ceza Kanunu, hukukun temel ilkeleri filan uygulanamaz, diyorsanız, tartışma burada biter.

Türkiye bir hukuk devleti ise vatandaşlara kanuni hakları tanınmalıdır.

Aliya İzzetbegoviç’e atfedilen harika bir söz var: “Düşmanlarımıza karşı tek bir borcumuz var: Adalet”

Eğer devletiniz özgüneve sahip bir hukuk devleti ise düşmanı da olsa adil yargılar. Eğer devletiniz Türkiye gibi özgüvensiz, zalim ve ergense, olacağı budur işte.

https://t24.com.tr/haber/olum-orucundaki-avukat-ebru-timtik-hayatini-kaybetti,899558

Cezaevi Ziyaretleri -21

Bir Put Olarak Hukuk

“Tahliye olmasından bir gün sonra hakkında gözaltı kararı çıkarılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, “Yatarız hapiste, hesabını da sorarız” diye konuştu.”

Kozağaçlı, twitter hesabının başına şu sözü sabitlemiş: “Hukuk diye helvadan put yapmışsınız acıkınca yiyorsunuz.” 

Olan biten, olan ve hiç bitmeyen yargı zulmü ancak bu söz kadar veciz biçimde izah edilir diye düşünüyorum. 

(Az ama kıymetli okurlarımla birlikte bu ülkede, bu zor şartlar altında, “düşünce ve ifade özgürlüğü”müzü işler tutmaya dönük okumalar yapıyoruz bu mütevazı yazıhanede. Bence önemli.) 

Hakkı tutup kaldırma niyeti taşıyanlar için en zoru, düzen tarafından ötekileştirilenlerin, fena halde öcüleştirilenlerin haklarını görebilmek ve gözetebilmektir. En büyük mazlumlar, bilhassa terör’le, devletin güvenliğine karşı suçlar’la ilişkilendirilip iftira ile tutuklanan ve itina ile zindanlara atılanlar arasında yer alır. Kitle iletişim araçları hakkı batıl ile örtmek için deli bir para ve mesai harcarken pek çok tanıdık sima bilerek veya bilmeyerek, aktif veya pasif katkılarını sunarlar bu zulüm çarkına.

Allah için, Adalet için soruyoruz yıllardır, soralım, sormak zorundayız. İnsanlığımız, Müslümanlığımız, kutsal kitabımız bu soruları sormamızı gerektiriyor: 

“Hangi suçtan ötürü bu insanlar lekeleniyor, zindanlara atılıyor, işkence görüyor? Suçları nedir? Hani delilleri? Açıklayın.” 

“Hangi Hukuku uyguluyorsunuz? Rehine hukukunu mu? Öyleyse bu hukukun ilkeleri nelerdir?”

“OHAL’de cezaevlerine atılan veya işinden atılan yüz binlerce vatandaşın hakkı için bir açıklama yapma gereği duymuyor mu bu devleti yönetenler? Yıllar, hayatlar geçiyor.”

“Bu ülkede Adalet mülkün temeli mi yoksa lafın gelişi mi?”

Ey Müslümanlar, kanaat önderleri, cemaat liderleri hani, sorularınız nerde?

Hakkın hatırını gözettiğinizin göstergeleri sizce de yeterli mi?

Yoksa itirazlarınız sustuğunuz yerde mi ikamet ediyor?