Cezaevi Ziyaretleri -8

Avukat arkadaşım Selim Murutoğlu ile Kandıra Cezaevi’ndeydik dün.

1 Nolu F Tipi’nde Yusuf Polat, Osman Eken ve İbrahim Günaydın’la, 2 Nolu F Tipi’nde Nevzat Güngör, Selim Kaan, Serhat Selahaddin Tunç, Bülent Şakar ve Rüştü Aytufan’la görüştük.

Her biri farklı karaktere sahip, farklı hikâyelerin kahramanları…

Ne var ki istisnasız her hikâyenin ortak bir giriş ve gelişme bölümü var:

Zalim bir devletin elinde ağır işkencelerle başlıyorlar ve kayıt dışı bir “hukuk”la devam ediyorlar esaretlerine.

Sonuç’ta zulme karşı sessiz kalanların payına düşen, vebal oluyor. İki heceli bir kelime; can yakıcı bir netice!

Serhat Selahaddin Tunç, Hizbullah Davası’ndan yargılanmış ve “ilerde suç işleyebilir” gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm edilmiş.

Selim Kaan’ın anlattıkları da insanın içini acıtan benzer bir trajediye işaret ediyor.

Suç sayılabilecek bir eylemi olmamasına rağmen (pikniğe, sohbete veya Kur’an dersine gitmek filan, suç olarak düzenlenmemiş) yakalıyorlar, günlerce feci şekilde işkence ediyorlar.

Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Selim Kaan’a “şu suçlardan bir tanesini seç!” diyor.

Dahası var: müdür tavsiyede bulunuyor.

“Sana tavsiyem, şu suçu üstlen, şöyle ifade ver!”

Selim Kaan, hiçbir suç işlemediği için hazırlanan ifadelerin altına imza atmaktan kaçınıyor ve elbette Terörle Mücadele Şube Müdürü’nün tavsiyesine uymuyor.

Bugün, “keşke onun ilk başta dediği suçu kabul etmeydim, en azından “örgüt üyesi” olarak ceza alırdım” diyor.

İşkence altında, gözleri kapalı bir halde ölümün eşiğinde imzalamaya mecbur edildiği ifadelerden ötürü 13 yıldır içerde.

Osman Eken, en kötü ihtimalle, taş çatlasın 10 sene ceza alması gerekirken müebbet hapis cezası almış. 2003’te girmiş, çıkış tarihi 2033 görünüyor!

Bilhassa 90’lı yıllarda işkenceci polisler, savcılar ve hâkimler eliyle devlet müthiş bir zulme imza attı.

(John Maynard Keynes’ten değilse de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden Nefretimin 20 Sebebi’nden biri. Bugün, bu devleti benimseyenlerin, ona sempati besleyenlerin aklından şüphe ederim. Hangi saf bu kadar günah yükünü yüklenir!)

Şiddete başvurmamış binlerce insanı -Türk, Kürt, Müslüman- ayırt etmeksizin zindanlara tıktı.

Çağdaş İstiklal Mahkemeleri’ndeki sözde yargılamalarda işkenceci polis-savcı-hâkim üçgeninde hem maddi hem manevi anlamda linç edildi insanlar.

Bu insanlar arasında şiddete başvuranlar, suç işleyenler yok değildir. Ne var ki devletin ağır tahriki ve insanların izzeti ve nefsi müdafaası dikkate alınmadı. İnsanların onuruyla oynanırken onlara ne susma hakkı tanındı ne de konuşma hakkı. Elbette herkes dilsiz şeytan olmak istemeyecektir.

Nevzat Güngör, 18 yaşında cezaevine girdi ve 23 yıldır içeride.

Halka gözdağı vermek için devlet yetkilileri evlerini ve iş yerlerini yakmış. Çevrede sevilen ve sayılan aile büyükleri bilhassa aşağılanmış. Onurları kırılmış.

Nevzat Güngör neşeli bir adam, kalemi güçlü bir yazar. İkisi Evrensel’den (“Beyaz Mendil” ve “Görünmez Adam”) biri de Ayrıntı Yayınları’ndan (“Özgür Ölüler”) çıkan 3 öykü kitabı var.

Cezaevlerinde çok kaliteli insanlar var. Umut Davası’nın veya Sivas Davası’nın bütün mahkûmları gibi, kayalardan ağır iftiralar sonucu hüküm giymiş bütünüyle masum insanlar var.

Devlet, düşünen, ahlak ve erdem ile karşı çıkan, zulüm çarkına çomak sokan, başka bir dünya arayan insanları “terörist” diye damgalayıp zindanlara atıyor.

Avukat arkadaşlara tavsiye ederim: cezaevlerini ziyaret etsinler. Bilhassa siyasi tutsaklarla görüşsünler.

Hikmet, basiret, feraset sahibi, yazar, çizer düşünür nice insan var, aydınlık bir kafaya, diriltici bir söyleme, ahlaki bir duruşa sahip.

Tutsaklarla görüşmeler insanlık adına, kardeşlik adına paha biçilmez bir değer eder.

Yüz yüze görüşme imkânı olmayanlar mektuplaşabilirler pekâlâ.

Herkesin bir zindan arkadaşı, bir mektup arkadaşı olmalı.