Türkiyeli Müslümanların Zaaf ve İmkânları

Üniversitedeyken, arkadaşlarımızla her hafta pazar sabahları bir araya gelir, önemli bulduğumuz belgesel, kitap veya hadiseler üzerine okumalar, tahliller ve istişareler yapardık. Konuklar ağırlar, söyleşiler düzenler, gerektiğinde sokaklara çıkarak eylemler yapardık. Üniversitede okumanın hakkını vermeye çalışır, yapıp ettiklerimizi ‘müşterek amellerin derlemesi’ olarak gördüğümüz yıllıklarda depolar, yayınlardık.

2013 yılında yayınlanmış “Hasat”, o yıllıkların sonuncusu. (Sondan bir önceki yıllığa dair değerlendirme de şurda) Uzun bir aradan sonra, önceki gün Hasat’ı elime aldığımda, 25 ismin katıldığı geniş çaplı soruşturmayı yeniden okudum. Aradan geçen yıllarda, altı çizili satırların demlendiğine, daha bir ‘anlaşılır’ hale geldiğine şahit oldum. İşaretler belirmiş, imalar ifadeye durmuştu.

Buradan minik bir seçkiyi okurların istifadesine sunmak faydalı olur diye düşünüyorum. Bilhassa gençler için…

Soru:Kendi zaman ve tecrübenizi hatırlatarak, o günün ve bugünün Müslüman gençlerini, zaaf ve imkânlarıyla mukayese eder misiniz?

http://www.dunyabizim.com/alinti/27021/turkiyeli-muslumanlarin-zaaf-ve-imknlari

Atasoy Müftüoğlu:

 

Bizim kuşaklar, sizin deyişinizle ‘büyükler’ zihinsel anlamda, ahlaki anlamda radikal bir değişim ve dönüşüm gerçekleştiremediler, gerçekleştiremedik. Zihinsel sömürge durumundan bağımsızlaşmayı başaramadık. Bugün kapitalizme, neoliberalizme, sekülerizme, muhafazakârlığa, gelenekçiliğe entegre olmuş, entegre olmakla kalmamış, bütün bu ideolojileri derece derece içselleştirmiş bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir toplumda yaşıyor olmaktan kaynaklanan herhangi bir rahatsızlığımız yok. Böyle bir rahatsızlık duymadığımız için de düşünsel, kültürel, ahlaki bir direniş mücadelesi vermedik.(…)

Genç kuşaklar, bağımsız bir varoluş için bilinç alanına çıkmalı, düşünceye cesaret etmeli, kendi tercihlerinin öznesi olmalı, bunun için de büyükleri aşmaya cesaret etmelidir. Büyükleri aşmak, büyüklere saygısızlık yapmak anlamı taşımaz. Ufkumuz genişledikçe, ilgi alanlarımız ve sorumluluk alanlarımız da genişleyecektir.

Cahit Koytak:

“Eleştirmek, sorgulamak, muhalefet…” Kendini, bunlarla fazlasıyla yorulmuş, yaşlanmış ve ruhen biraz da yoksullaşmış hisseden biri olarak, sadece Müslüman gençlerden değil, ‘Büyük Aile’nin bütün çocuklarından, bütün gençlerden, genç kardeşlerimden, çocuklarımdan, kısaca ifade etmem gerekirse: kendilerini, dünyayı, var oluşu, bunların Yaratıcı’sını, Yaratıcı’nın işlerini, Yaratıcı’nın yazılı, yazısız kitaplarını, tarihsel, tarih üstü habercilerini, insanı ve onun işlerini v.s. – bütün bunlar hakkında hazır bulduklarını yedeklerine alıp, onları mitolojilerden arındırmaya çalışarak – kendi adlarına ve kendi gözleriyle, kendi yürekleriyle, herkese ve insanca olan her şeye kucağını açık tutan bir sevgiyle, keşfetmeye çalışmalarını isterdim. Başka ne istenebilir ki? Daha iyi bir dünyayı talep etmenin, onu hak etmenin ve kurulmasına omuz vermenin, benim bildiğim başka yolu yok çünkü.

Hüseyin Akın:

 

Seksenli yıllar gençliğinin ilk hareketi sosyokültürel ve ekonomik temelli bir yerini yadırgama hareketidir ki bu hareket aynı zamanda İslami bilinçlenmenin ilk kıvılcımı olmuştur. İçimizdeki isyan ahlâkını aksiyoner bir ruha dönüştüren tercüme eserlerin katkısını da hiçbir zaman küçümsememek lazım. (…)

Özgürlükleri sadece kendisi için istemeyen, tüm dünya Müslümanlarının bağımsız ve özgür yaşaması için kafa yorup sokağa çıkan insanların direniş ve kararlılığı bugün itibariyle gelinen süreçte kırılmıştır. Zira gençlerin büyük bir kısmı istikbâl ve imkân sarmalında dolanıp durmaktadırlar. Ne mücadele edecek alan ne de kavga edecek sebep kalmıştır. Bugünkü Müslümanların ağrıyan ve acıyan yerleri yer değiştirmiştir. Bundan sonraki kavga rant, miras ya da arazi kavgası olacağa benzer.(…)

Uzun lafın kısası, ben “Türkiye’nin gençleri yoktur; çünkü bu ülkede ihtiyar kalmadı” diyen İsmet Özel’e bu konuda daha yakın duruyorum. İçinden çıkıp geldiğimiz inancın ve kültürün yetişkin insanları fikren aramızda yaşamıyorlar artık. Tezleri, iddiaları ve tutuculukları olan yaşlılarımız neredeyse kalmadı gibi. İhtiyarlarımız çağdaşlık, liberalizm ve modernlikte gençleri bile sollamışken, hangi gençlik ve de hangi İslami hareketten bahsedebiliriz?

Ali Ayçil:

Bana kalırsa önemli üç özelliğimiz vardı: Birincisi çok okuyorduk, ikincisi eleştirel bir kafa yapımız vardı, üçüncüsü muazzam bir kardeşlik ortamı oluşturmuştuk. Gençliğinde bunları yapabilen adamlar, sonradan hangi mesleğe girerlerse girsinler ölünceye kadar farklarını korurlar.(…)

Şimdiki genç arkadaşlara tek söyleyebileceğim, kendi zamanlarının zulümlerini iyi ayıklasınlar ve muhalefetlerini öyle kursunlar. Ama bunu yaparken, koşullar değiştiğinde sendelememek için, dinin yalnızca siyasal-coğrafi-tarihsel koşullarla sınırlı olmadığını da akıllarından çıkarmasınlar.

Alev Erkilet:

 

Bizim kuşağı, gençlere iyi örnek olmak konusunda çok başarısız buluyorum. Neden derseniz, öncelikle adaletin yerine iktidar beklentisini koydukları için, ikinci olarak ‘komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ hükmünü unutup burjuva tüketim kalıpları içinde kayboldukları için, üçüncü olarak sadece başkalarının haksızlıklarını eleştirip kendilerine eleştirel gözle bakmaktan ısrarla kaçındıkları için, dördüncü olarak İslam’ın her aşamada tekrar tekrar seçilmek ve sınanmak zorunda olan ilahi bir mesaj olduğunu unutup onu bir ‘atalar dini’ şeklinde düşünmeye başladıkları için, beşinci ve en önemli neden olarak da İslam’ın bireysel arınma ve bireysel ahlâktan başlamak zorunda olan bir ilahi mesaj olduğunu unutup onu kişisel haz ve çıkarlarını tatmin aracı haline getirdikleri için. Sözün değerini ayaklar altına aldıkları için. Kadınlarının onurları -ister başörtüsü yasakları nedeniyle, ister çok eşlilik konusundaki inanılmaz iştahları nedeniyle, isterse gösteriş tüketiminin araçları haline getirilmeleri nedeniyle olsun- ayaklar altına alınırken, sessiz ve kayıtsız izleyiciler olmaktan öte en ufak bir çaba sarf etmedikleri için. Müslüman kadını aktif bir siyasi ve sosyal özne olmaktan çıkarıp benim ‘büyük kapanma’ dediğim kısır bir döngü içine soktukları için. Altlarında çalışan ve kendilerini örnek alan genç insanlara adalet ve doğruluk aşılamak ve çıkarlarından büyük davalar adına vazgeçmeyi öğretmek yerine, onlara korku salarak, en basit çıkarları için önlerine gelen herkesi harcamayı bir marifet ve faziletmiş gibi göstermeleri nedeniyle bağışlanacak tarafı yoktur pek çok yaştaşımın, meslektaşımın, yoldaşımın. Üstelik bütün bunları ‘İslam adına’, ‘İslami siyaset’ adına, hatta bizzat ‘Müslümanların hayrı’ adına yaptıklarından, İslami tebliği de imkânsızlaştırmakta ve Müslümanları kapalı devre, kendi içinde ayrı bir topluluk haline getirmektedirler.

Ama bütün bunlar bizim ne yapmamız, hangi yolu tutmamız gerektiği konusunda bir örnek ya da gösterge olamaz; bizim için mazeret de teşkil etmez. Çünkü Allah’ın mesajı açıktır ve ortadadır. Bugün olup biten şeyleri kendisine vurarak değerlendirebileceğimiz ilkeler dizgesi ortadadır. Ve karartılmamış vicdanlar, körleşmemiş gözler, içten içe bize doğruları ihtar eden sağduyumuz yerinde ve ayaktadır.

Asım Gültekin:

Allah yolunda ve O’nun rızası gözetilerek yapılmış işlerin, gösterilen çabaların meyvelerini ne zaman vereceği belli olmaz! Etkisi bitmiştir sandığımız bir güzel çabayı on yıllar sonra kendisine rehber edinen yeniler gelebilir, gelmektedir, gelecektir. Bir yandan da büyük masraflarla, reklamlarla ortaya çıkmış niceleri yok olup gitmiştir, gidecektir. Yeni neslin olumsuzluklarını görmeye düşkün oluşu biraz muhafazakâr bir tepki biçimi olarak algılıyorum ben. Gençlere ne verdik ki onlardan bir şey bekliyoruz? Sağcılık verildi gençliğe, belediyecilik verildi. Liberallik verildi, muhafazakârlık verildi. En verilmeyen şey yine İslamcılık oldu. İzzetli bir Müslümanca ortam oldu en veremediğimiz şey!(…)

Bundan önceki Müslümanlarımız kültürde, sanatta pek üretici olmadılar. Özellikle gençlerin üretimini cesaretlendirmede, desteklemede aşırı cimri davrandık. Hele kültür ticareti denilen şeyi dinle alâkalı ürünlerde çok sığca sundular insanımıza. Bundan sonrasında gençlerin üretmesini teşvik etmemiz gerekmektedir. Sadece Türkiye’de değil, dünyada kültürel iktidar olabilmek hedefimizde olmalı. Bunun şu an çok uzağındayız.

Metin Önal Mengüşoğlu:

 

Direniş dilini anlarım ama muhalefet dilini ben anlamıyorum. Çünkü ben hem kendimin hem de siz gençlerin muhalif değil birer muvafık olduğunuzu düşünüyorum. Muhalif olan İblis ve onun elemanlarıdır. Bizler meşiyyete, fıtrata, tabiata muvafakatla düşünen ve yaşayan Müslümanlarız. Hiçbir vakit olmadığı kadar ümitvarım. Müslüman dünya son elli yılda ürettiği tefekkür malzemesiyle, son bin yılda üretilen birikimi çoktan aşmıştır. Siz, iktidara yürüyüp de dünya nimetleri ortasında kendini kaybedenlere ne bakıyorsunuz?

Burhan Kavuncu:

Bizim ‘zamanımız’ İslami hareketin de gençlik dönemiydi. Türkiye Müslümanlarının çok sağlıklı bir gençlik yaşadığı söylenemez. Daha çok tanımak ve tanımlamak çabaları içinde, heves ve heyecanlı eylemlilikler söz konusuydu. İslam’ı, Dünya’yı, kendimizi yeniden keşfetme çabalarıydı bunlar ağırlıklı olarak. Muhafazakâr bir dindarlık geçmişinden asli unsurlara (Kur’an ve sünnete) dönüş; sağcı, uzlaşmacı, sığınmacı siyasetlerden kökten değişimi hedefleyen devrimci yönelimler vardı. Ama bütün bunlar sistematik bir dünya görüşünün sonunda ortaya çıkan tavırlardan ziyade, el yordamıyla bulunmuş, çoğu keresinde hayattan kopuk, kendi içinde tutarlılığı olmayan çabalardı.(…)

Müslümanlar iki önemli gelişme karşısında ciddi bir bocalama geçirdiler. 28 Şubat 1997’de başlayan baskı ve saldırılar ile RP/ AK Parti çizgisinde iktidar nimetleriyle tanışma, Türkiyeli Müslümanların ilk imtihanları oldu. Bu sınavların başarıyla atlatıldığını söyleyemiyoruz. (…)

Bugünün Müslüman gençliği arasında madenlerde ölen işçilere, tersanelerde, traktörlerde, iş güvenliği olmaksızın çalıştırılan, açlığın yanısıra ölüme terk edilen işçilere, işsizliğe veya asgari ücrete mahkum edilen mustazaflara sahip çıkan bir damar var. İş, aş derken, makam, mevki, zenginlik peşinde koşan AK Parti dönemi gençliğinden farklı olarak Kur’an kavramlarına önem veren, İslam’ı yaşamaya gayret eden bu gençlerin ne kadarlık bir kitleyi temsil ettiğini bilemem. Ancak eskiden olmadığı kadar sağlıklı ve net olan bu duruş bana heyecan veriyor.

Cihan Aktaş:

Günümüzde iki türlü gençlik algısı çatışıyor gibi geliyor bana: Bir tarafta bir türlü tamamlanmayan bir gençlik çağına özgü mitlerin, ikonların, rüyaların peşinde, kendini gerçekleştirme arayışını sürdüren bir gençlik var. Hep alacaklı olduğunu düşünen bir gençlik bu. Diğer tarafta ise eksikliğini borçlu olmasında arayan bir gençlik var ki, Asr-ı Saadet sahnelerini andıran özverili faaliyetlerle, kanayan bir yara gördüğünde “adam aldırma da geç git” demeye izin vermeyen duyarlıklarıyla seçiliyorlar.

İlhami Güler:

Politik bir direniş dili oluşturabilmek için, derin ve entelektüel anlamda sağlam ve çetin bir Dünya Görüşü’nün yanında kuvvetli bir İman veya Metafizik dilinin oluşturulması gerekiyor. Ali Şeriati, Muhammed İkbal, Fazlurrahman, Taha Abdurrahman, Nakip El Attas, İsmail R. Faruki, Roger Garaudy vb. bunu yapmaya çalışan bazı isimlerdir. Alternatif bir İman/dünya görüşü/metafizik oluşturmadan, bunun evrensel metanette dilini kurmadan bir şey yapılamaz. Gençlere tavsiyem, eğer İslam’ı dava ve dert ediniyorlarsa, Batılıların son dört yüz yılda ortaya koydukları çaba gibi ağır bir sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzu unutmasınlar ve kendilerine düşeni kendileri yapmaya çalışsınlar. Abilerinden öğrenecekleri herhangi bir şey yok. Çünkü hepsi çok meşgul ve hepsinin çok “işi” var.

Sabiha Ünlü:

Galiba çoğu kez haksızlık ediyor, kendi zamanımızı görmek istiyoruz gençlerde. Her şey kötüye gitmiyor aslında. Öyle gençler görüyorum ki, onlardaki araştırma-öğrenme gayreti, ufkunun genişliği, özgün-önyargısız düşünebilme yeteneği karşısında heyecanlanmamak ve hayranlık duymamak elde değil. Zamanının sorumluluğunu üslenerek yol alan bilinçli bir Müslüman gençlik var. Geleceği hayırlar üzerine inşa edeceklerini ümit ettiğim, bunun için dua ettiğim güzel gençleri gıptayla izliyorum.

Sibel Eraslan:

Günümüzdeki gençleri apolitik buluyorum ki bu cümle bile benim orta yaşlı bir yazar olduğumu hemen ortaya koyar. Ama bu garip bir apolitizm öte yandan. Yani gençlerin sosyal medyadaki etkinliği sözgelimi, politik kaygının bir başka şekilde yürüdüğünü de gösteriyor. Sanata merak konusu da öyle mesela, bu ilk bakışta iyi lakin estetisyen saplantı benim politik görüşlerime uymuyor. Gençlerde yoğun olarak takip ettiğim tüketim çılgınlığı ve moda merakı da benim kuşağım için üzüntü ve tenkid mevzuudur.

Yıldız Ramazanoğlu:

 

1990’dan bu yana gençlere naçizane sayısız konuşma yaptım, topluma sahip çıkmada yüreklendirmek için. Hayallerim vardı, geniş yürekli, hakka teslim olmayı da haksızlığın önünde set olmayı da bilecek, dünyadaki hiçbir insanı dışarıda bırakmayı içine sindirmeyecek gençlerin geleceğine dair. Böyle bir genç insan birikimi az ve öz de olsa oluştu diye düşünüyorum. Garaudy imanlı olmayla umutlu olmayı özdeşleştirir, önümüz açık bu manada, bundan kuşkum yok. İslam’ın vaat ettiklerini ortaya koymak müminlerin emeğine, fedakârlığına, nefsin tezkiyesine bağlı. Dünyadaki önceliklerimizi iyi sıralayabilirsek mesafe katetmemek için sebep yok. Bu da azim gerektiren bir iştir ama hüsrandan uzaklaşmanın başka yolu yok.