Tanınmayan Hak: Vicdani Ret

Zorunlu askerlik dayatmasının sürdürüldüğü, buna karşılık vicdani ret hakkının halen tanınmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Devletin bu hakkı ısrarla tanımaması bir yana, vatandaşların da, vicdani ret nedir, vicdani retçi kimdir, pek bilgi sahibi olduğu söylenemez.

Vicdani ret, kişinin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dini inançları gereği zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmeyi reddetmesi olarak tanımlanır. Zorunlu askerliği reddeden kişiye vicdani retçi denir.

Din ve vicdan özgürlüğü kapsamında temel bir insan hakkı olan vicdani ret, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda dayanağı olan, Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce tanınan bir hak.

Türkiye’de 1989 yılında gerçekleşen ilk vicdani ret açıklamasından bu yana yüzlerce insan vicdani retçi olduğu gerekçesiyle askerlik yapmak istemediğini ilan etti.

Bugün askerlik çağı gelmiş olmasına rağmen yasal bir mazereti bulunmayan erkekler, bakaya veya yoklama kaçağı olarak adlandırılır, herhangi bir yerde GBT (Genel Bilgi Taraması) uygulamasına takıldıklarında, zannedildiği gibi, zorla askeri birliğe teslim edilmezler. Kendilerine, “15 gün içinde askerlik işlemlerini başlatacaklarına” dair, önceden hazırlanmış bir tutanak imzalatılır. Bunun gereğini yerine getirmeyenler idari para cezası ile karşı karşıya kalırlar.

Türkiye’de vicdani retçiler bugün 90’lı yıllardaki kadar ağır yaptırımlara maruz kalmıyorlarsa da yaşadıkları, bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında “sivil ölüm” olarak nitelendirilmiştir. Bunun anlamı, kişinin biyolojik olarak yaşıyor olsa da “hukuken ölü” kabul edilmesidir.

Vicdani retçilerin temel hak ve özgürlüklerinin, “özüne dokunacak” derecede kısıtlanması anlamına gelen hukuka aykırı yaptırımlar, idari para cezaları ile sınırlı değil. Banka hesaplarına el konulması, işten çıkartılma, sigortalı bir işte çalışamama, eğitim hakkının engellenmesi, aynı suçlamayla birden çok kez yargılanma gibi cezalarla vicdani retçilerin hayatları abluka altına alınıyor.

Zorunlu askerliği reddetmek Hukuk’a ve Anayasa’ya uygun olmakla birlikte Haziran 2019’da yürürlüğe giren 7179 sayılı Askeralma Kanunu’na aykırı bir eylemdir. Amerikalı filozof John Rawls’ın tanımına uygun ifadeyle; devlet politikası ve uygulamasının değiştirilmesini hedefleyen, kamuya açık, aleni, şiddet dışı, meşru bir eylem, örnek bir sivil itaatsizliktir vicdani ret. Kamu vicdanına çağrıdır.

2013 yılında vicdani reddimi beyan eder, İslam inancım gereği bu ülkede askerlik yapmayacağımı açıklarken şu cümlelere yer vermiştim:

“Bir Müslüman olarak teorisini ve pratiğini tasvip etmediğim bir orduya katılmaya zorlanmam bir zulüm; bu zulme boyun eğmem ayrıca bir zulümdür.

İnsani ve İslami değerleri baskılaya gelmiş, sayısız darbelerle milyonlarca insana işkence etmiş, on binlercesini ‘meçhul’ etmiş, bu ülkedeki çoğunluklara ve azınlıklara, Müslüman olanlara ve olmayanlara türlü türlü eziyetler etmiş, geçmişi ve bugünü hak ihlalleriyle, hukuksuzluklarla dolu bir orduya katılmam düşünülemez.”

Bu satırları kaleme alırken aklımın ucundan geçmemiştir 3 yıl sonra darbe olacağı, “gerektiğinde ölmek ve öldürmek için” bizi çağırdıkları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden bir “terör örgütü” (“FETÖ”) çıkacağı, 15 Temmuz’un karanlığında parasını milletin verdiği silahların millete doğrultulacağı, 300 kişinin öleceği, öldürüleceği, 1500 kişinin yaralanacağı, ülkenin milyar dolarlar kaybedeceği, olağanüstü hal rejimine geçileceği, halen içinden çıkamadığımız derin bir hukuksuzluk girdabına çekileceği…

Bugün buradan bakınca olan biten hafızalarımızı tazelememize fazlasıyla imkân veriyor. Militarist devlet, askerlikle ilgili rıza devşirirken İslam’dan masum bir biçimde istifade etmenin çok ötesine geçmiştir her zaman. Başta “peygamber ocağı”, “şehitlik” gibi kavramlar olmak üzere her vesileyle İslam’ı istismar etmiştir. Vahiy dışı bir akılla tesis edilmiş bir rejimin din istismarına en başta Müslümanların itiraz etmesi gerekmez miydi?

Askerlik, mesleklerden bir meslektir. Profesyonel olarak icra edilmelidir. Gönüllü olarak katılmak isteyenlere kimsenin bir diyeceği olamaz. Yeter ki ehliyet ve liyakat, bir hak ve hakikat olsun, “Hukuk” konulsun ve korunsun.

Vicdani Ret zorunlu askerlik dayatması, angaryası karşısında naif bir meşru müdafaadan ibarettir bana kalırsa. Kadınların vicdani ret beyanlarını da önemsiyor, üçüncü kişi lehine meşru müdafaa olarak görüyorum.

Zorunlu askerlik kaldırılana kadar cezalandırma anlamına gelmeyecek, sivil, gerçekten faydalı bir kamu hizmeti ile geçiş süreci oluşturulmalı. Yoksa zaten kapitalist düzen içinde yoksul bırakılmış geniş halk kitleleri nefes almak için bile olsa, bu yıl 40 bin liraya tekabül eden bir bedeli ödemek zorunda.

Bir hakkı almak için mücadele etmemenin bedeli olarak “haraç” ya da “gizli vergi”, 40 bin lira, iyi para.

Köle Miyiz Biz?

Türkiye’nin son 10 yılındaki askerlik düzenlemelerine göz attığımızda, hak mücadelesi vermemenin “bedeli”ne dair haki ve hakiki bir tablo ile karşılaşıyoruz. Haklarımızı bilmez ve elde etmek için mücadele etmezsek eziliyor, köleleştiriliyoruz. 

2011’de 30.000 TL, 2014’te ise 18.000 TL bedelli askerlik ücreti ödeyenler kışlaya gitmeden askerlik vazifelerini ifa etmiş sayıldılar. 2018 yılında bedelli askerlik ücreti 15.000 TL idi ve fakat askerlik yapmış sayılmak için kışlada 21 gün geçirmiş olmanız gerekiyordu.

2019 yılına gelindiğinde ise yeni bir düzenlemeye gidildi. Kısa dönem askerlik 6 ay olarak belirlendi ve bedelli askerlik kalıcı hale getirildi. Bugün bedelli askerlik yapmak isteyenler kışlada 1 ay geçirmenin yanı sıra 40.000 TL ödemek zorunda. 

“Vatani görev” olarak addedilen askerlik, dolara endeksli bir ürün gibi. Bir ara bedeli “makul” sayılabilecekken, kısa süre içinde, adeta uçmuş! 2014 yılında sadece 18.000 TL ödeyerek vatani görev ifa edilebilirken bugün 40.000 TL ödemek yetmiyor, üstüne bir ay da askerlik yapmanız gerekiyor.

Askerlik meselesine “piyasa” mantığıyla bakmanın bedelini ödemeye devam ediyoruz milletçe. Oysa ki her işe olduğu gibi buna da hak ve hukuk zaviyesinden bakılsa durum çok farklı olabilir. Nasıl mı?

En başta, askerliğin neden halen bir zorunluluk olduğu sorgulanarak… Dünyanın “gelişmiş” diye tabir edilen, ekonomik ve askeri olarak güçlü ülkelerinde zorunlu askerlik uygulamasından çoktan vazgeçilmiş durumda. Zorunlu askerliğin olduğu ülkelerde ise vicdani ret hakkı tanınıyor. Bu, ara bir çözüm sayılmalı.

Peki, “vicdani ret” nedir?

Kişinin politik görüşleri, inançları, ahlaki veya felsefi değerleri nedeniyle zorunlu askerliği reddetmesine Vicdani Ret deniyor.

Vicdani Ret hakkı din ve vicdan özgürlüğünden doğan bir insan hakkıdır. Türkiye tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca Anayasası (M. 24, 25 ve 90/5) gereği bu hakkı tanımak zorunda. Ne var ki hukuka aykırı bir tutum içinde diretiyor. (İnsan haklarının cılız, militarizmin güçlü olduğunu gösteren bir “geri kalmışlık” içindeyiz nihayetinde. Lakin umut var; 90 yıldır “gelişmekte olan” bir ülkeyiz.) 

Bilindiği üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi bu hususta da mahkum etmişti, (bakınız Mehmet Tarhan kararı). Anayasa Mahkemesi’nde 5 yıldan fazladır bekleyen pek çok dava var. Mahkeme bu hayli basit davalarda bir türlü karar veremiyor, beklemede kalıyor. Zira bu hakkı kabul etse bir dert (İktidar’ın hışmına uğramak) reddetse başka bir dert (İç hukuk yolları tüketildiği gerekçesiyle mağdurlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurursa Türkiye yine mahkum olur.)

Pınar Öğünç’ün “Asker Doğmayanlar” kitabına önsöz yazan Ayşe Gül Altınay, Tolstoy’un 1905 yılında konuyla ilgili kaleme aldığı satırları alıntılıyor: 

Avrupa’daki iktidar odakları zorunlu askerlik hizmetini hiç itirazsız kabul ettiler; oysa ki kölelikti bu, hem de eski dönemlerdeki kölelik koşullarıyla kıyas kabul etmez bir yozlaşma ve irade kaybı söz konusuydu.”

Aydınlar, zaman ve mekan sınırlarını aşabilen fikirlerin insanlarıdır. 100 yıl öncesinin Rusya’sından ses veren Tolstoy’un bugün dahi sesini yankılayamıyorsak, özgürlüğümüzü, haklarımızı bize birilerinin bağışlamasını bekleriz. Elbette, daha çok bekleriz! 

Sormayız: Dün 15.000 liraya aldığımız “ürüne” bugün neden 40.000 liranın çok üzerinde para ödemek zorundayız. Köle miyiz biz?